MAKRO EKONOMİK ANALİZ

KÜRESEL GÖRÜNÜM VE TÜRKİYE KRİZİN GÖLGESİNDE ILIMLI TOPARLANMA ROTASI

KÜRESEL EKONOMİ 2012 YILINDA ZORLU BIR SINAV VERDİ. NE KARAMSAR SENARYOLAR GERÇEK OLDU NE DE TAM BİR TOPARLANMA GERÇEKLEŞTİ. TÜRKİYE’DE İÇ PAZARDA SOĞUTMA ÖNLEMLERİ BELİRLİ BİR DARALMA GETİRİRKEN, KÜRESEL KRİZE RAĞMEN TÜRK İHRACATÇISI YENİ REKORLARA İMZA ATMA BAŞARISI GÖSTERDİ.

 

2012 yılı tüm dünya için zorlu geçti. Özellikle Avrupa ülkelerinde yaşanan gelişmeler krizin kısa sürede atlatılamayacağını gösterdi. 2013 yılı özellikle Akdenizli Avrupa ülkeleri için çok daha zorlu geçecek gibi… Yunanistan, İspanya, Portekiz, İtalya ve Güney Kıbrıs için geçerli olan bu durum belli ölçüde Fransa’yı da etkileyecek. Alınan önlemlerin yetersiz kalması, yeni önlem paketlerini de gündeme getirebilir. Küresel krizin etkilerini gidermekte zorlanan gelişmiş ekonomiler, parasal genişlemeye karşılık reel sektörü yeterince canlandıramazken; gelişmekte olan ekonomiler dünya ekonomisinde ılımlı toparlanmaya güç veriyor.

 

BÜYÜMEDE DÜŞÜK BEKLENTİLER

ABD’de başlayarak dünyayı etkisi altına alan 2008 Krizi’nin etkileri 2012’de hissedilmeye devam ederken, kriz sonrası toparlanma beklentilerin altında kaldı. Euro Bölgesi’nin Yunanistan, Güney Kıbrıs, Portekiz gibi çevre ülkelerinde kendisini gösteren borç krizinin İspanya ve hatta İtalya’yı olumsuz yönde etkilemesi, Avrupa’da birbiri ardına kemer sıkma önlemlerini gündeme getirdi. Artan borçlar, daralan ekonomiler, rekor işsizlik oranları Avrupa’nın her yerinde karamsarlığın daha da artmasına yol açtı. Bunlara ek olarak ABD Merkez Bankası’nın parasal genişlemeye hız vermesi ve bunun katkısıyla dünya borsalarında toparlanma gözlenmesine karşılık, parasal genişleme kredi kanalıyla reel ekonomiye yeterince ulaşmadı. Bu süreçte dünya ekonomisinin itici gücü Çin, aralarında Türkiye’nin de bulunduğu gelişmekte olan ülkelerle birlikte küresel ekonomik istikrara önemli katkı yaptı. Gelişen ekonomilerin katkısıyla küresel ekonomide 2013’te ılımlı bir toparlanma beklenirken, IMF ve OECD gibi uluslararası kuruluşlar gelişmiş ülkelerde büyüme hızlarının düşük kalacağı tahmininde bulunuyor.

 

BRIC EKONOMİLERİ UMUT VERMİYOR

ABD, Almanya ve Japonya haricinde 2013 yılında gelişmiş ülkelerin dünya ekonomisine genelde olumlu bir etkisinin olmayacağı genel kanı. Bu da gösteriyor ki, 2013 yılında da küresel büyümenin lokomotifi, gelişmekte olan ülkelerin bir bölümü olacak. Ancak bu ülkeler geçmiş yıllarda öne çıkan gelişen ülkelerin hepsi değil. Söz gelimi Brezilya ve Hindistan’ın aynı performansı göstermesi beklenmiyor. Çin yeniden toparlanma sürecine girerken, iç tüketimi artırmaya yönelik yeni önlemler aldı. Bu da devasa Çin ekonomisinin ithalatının artacağının bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Ve tabii ki herkes yıl boyunca Çin’den gelecek büyüme ve PMI endeksi verilerine odaklanmış olacak. Rusya’da ise yapısal bir dönüşüm için adımlar atılıyor. Rus ekonomisinin devasa doğal zenginliklere dayalı ekonomisinin yeni sanayilerle çeşitlendirilmesi bu çerçevede en önemli vizyon olarak dikkat çekiyor. Eğer bu yeniden yapılanma gerçekleşirse, Moskova’nın büyük altyapı yatırımlarına imza atması gündeme gelecek. BRIC ülkelerinde genel durum bu… Gelişen ekonomiler arasında bu dört ülke yine başı çekecek ve dünya ekonomisindeki rolleri artacak, ancak büyüme performanslarında belli oranda bir yavaşlama olacağı kesin gibi… Buna karşın Endonezya, Vietnam gibi yeni aktörlerin daha güçlü performans sergilemesi öngörülüyor.

 

BÜYÜME DÜŞÜK KALDI CARİ DENGE TOPARLANDI

Türkiye ekonomisi 2011’de yüzde 8.5’lik büyüme hızı sonrasında daha dengeli bir büyüme rotasına girdi. Başta T.C. Merkez Bankası’nın yüzde 20’yi aşan kredi hacmi büyümesini zayıflatmak üzere birbiri ardına aldığı önlemlerle ekonominin soğutulması, Türkiye’nin önündeki en temel kırılganlık kaynağı niteliğindeki cari açığın hızla aşağı çekilmesine katkıda bulundu. 2011 yılında cari açığın GSYİH’ye oranı yüzde 10.5’e ulaşırken, 2012’de bu oran yüzde 6 civarında gerçekleşti. Türkiye’nin 2013 yılı içinde yüzde 3-4 arasında bir büyüme performansı sergilemesi bekleniyor. Bu doğrultuda 160 milyar dolarlık ihracat hedefine ulaşılması ve hatta geçilmesi mümkün görünüyor. Gelecek yılkı ihracat bileşiminde Avrupa’nın payının biraz daha azalacağı öngörülebilir. Buna karşın özellikle Afrika’da önemli bir oranda artış beklenebilir ve Avrasya’nın ise ihracat payında ciddi bir artış yakalaması şaşırtıcı olmaz.

 

OLUMSUZLUKLARA RAĞMEN İHRACAT REKOR KIRDI

Türkiye ekonomisi ihracatçıların daralan Avrupa pazarı yerine yeni pazarlara yönelmesi sonucu ihracatı yüzde 16 artırarak 152 milyar doların üzerine çıkarmayı başarırken, büyümeye en fazla katkısı olan unsurların başında ihracat yer aldı. Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) 2013 yılı için 160 milyar dolar ihracat hedefi belirlerken; yüksek katma değerli ürünlerin ihracatını artırmak en temel hedeflerin başında yer alıyor. Başta Avrupa Birliği ülkelerinde yaşanan ekonomik kriz, öte yandan Ortadoğu’da Arap Baharı sürecinin ardından siyasi istikrarsızlığa rağmen Türk firmalarının bu başarısının ardında ihracat yapılan ülke sayısının ve bölgelerin çeşitlendirilmiş olması geliyor. Son beş yıldır yeni ihracat stratejisi meyvelerini veriyor ve Türkiye ekonomisinin küresel kriz sürecinden asgari düzeyde etkilenmesini sağlıyor. Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan’ın da belirttiği gibi dünyada Türk malının gümrüklerden geçmediği sadece iki ülke kaldı; Mikronezya ve Nauru… Her ikisi de Okyanusya’daki küçük ada ülkeleri!

 

ORTADOĞU’DA SİYASİ DÖNÜŞÜM

İki yıl önce Tunus’ta başlayan ve pek çok Arap ülkesini etkisi altına alan Arap Baharı sonrasında ortaya çıkan siyasi durum, henüz kalıcı bir istikrara dönüşmüş değil. Suriye’de iç savaşın kısa sürede son bulması beklenmiyor. Savaş son bulsa bile ülkenin bölünmeden yoluna devam edip etmeyeceği konusunda ciddi kuşkular var. Mısır’da siyasi gerilim artarak devam ediyor. Özellikle Ortadoğu’da yeni gerilimlerin her an sıcak çatışmalara dönüşmesi de beklentiler arasında… Bununla birlikte, geçtiğimiz yıl bölgedeki artan siyasi istikrarsızlığa rağmen ihracatta yakalanan performans, gelecekte siyasi istikrar oluştuğunda Türkiye’nin ihracatının önemli ölçüde artma potansiyeli taşıdığının da bir göstergesi.